Efendimiz (a.s.m) buyuruyor: بُنِيَ الدِّينُ عَلَى النَّظَافَةُ “Din nezafet üzerine bina edildi.”[1]
Hz. Ali’nin naklettiği diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyruluyor: مِفْتَاحُ الصَّلَاةِ الطُّهُورُ “Namazın anahtarı temizliktir.”[2]
اَلطُّهُورُ شَطْرُ الْإِيمَان “Temizlik imanın yarısıdır.”[3] Burada temizlikten maksat abdesttir.
İnsan, zahirî ve batınî âzalardan, latifelerden mürekkep yaratılmıştır. Abdestle zahiren temizleniyor olsa bile, iman ile de bâtıl fikirlerden, itikatlardan, kötü ahlaklardan temizlenme şartı vardır bir mü’min için.
Kâmil bir temizlik için dört basamak vardır:
Birincisi: Dış azalara, yani cesedimize hadesten (abdestsizlikten) ve necasetten taharet yaptırmak. Yani namaza engel her şeyden temizlemek.
İkincisi: Eğer bâtınen de günahlarla kirlenmişse istiğfar ve tövbe ile temizlenmek. Yani abdeste girmeden istiğfar ve tövbe yapmak. İbn-i Abbas (r.a)’dan rivayet olunan bir hadis-i şerifte buyruluyor: “Allah’tan hakkıyla hayâ edin. Kim Allah’tan hakkıyla hayâ ederse başını ve başının içindekileri, batnını ve batnının içindekileri muhafaza etsin.”[4] Eğer kir varsa istiğfarla temizlemek.
Üçüncüsü: Kalbini ve vicdanını batıl inançlardan temizlemek. Yani istikamet üzere dümdüz olmak.
Dördüncüsü: Kalbini masivaullahtan, yani mevcudatın kâffesinden, hepsinden temiz tutmaktır. O kalp zaten zikir ve marifetullah doludur. Bu da peygamberlere ve sıddıklara hastır.
Abdestin Faziletleri:
Bakara Sûresi’nde Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki: وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُضٖيعَ اٖيمَانَكُمْؕ “Allah, imanınızı zayi edecek değildir.”[5] Yani sebat ettiğiniz imanınızı ve imanınızın eser ve alameti olan namazınızı ve amellerinizi Allah zayi etmez. Çünkü abdest namazın, namaz da cennetin anahtarıdır. Yani beden günahlardan temizlenir, namazın sahih olması için bu şarttır. Namaz da günah lekelerini götürür, bu dahi Cennete girmek için elzemdir.
Ebû Hüreyre (r.a)’den bildirildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
إِذَا تَوَضَّأَ الْعَبْدُ الْمُسْلِمُ أَوْ الْمُؤْمِنُ فَغَسَلَ وَجْهَهُ خَرَجَتْ مِنْ وَجْهِهِ كُلُّ خَطِيئَةٍ نَظَرَ إِلَيْهَا بِعَيْنَيْهِ مَعَ الْمَاءِ أَوْ مَعَ آخِرِ قَطْرِ الْمَاءِ أَوْ نَحْوَ هَذَا وَإِذَا غَسَلَ يَدَيْهِ خَرَجَتْ مِنْ يَدَيْهِ كُلُّ خَطِيئَةٍ بَطَشَتْهَا يَدَاهُ
مَعَ الْمَاءِ أَوْ مَعَ آخِرِ قَطْرِ الْمَاءِ حَتَّى يَخْرُجَ نَقِيّاً مِنْ الذُّنُوبِ “Müslüman veya mü’min bir kimse abdest alırken yüzünü yıkadığında gözleriyle işlediği her türlü günah, abdest suyu veya suyun son damlasıyla dökülür gider. Ellerini yıkadığında, elleriyle işlediği her günah, suyunun son damlasıyla dökülür gider ve böylece günahlarından temizlenmiş olur.”[6]
Cenâb-ı Hakk (c.c.) bizi cennetine koymak için bahaneler sunuyor sanki önümüze. Namaz kılmadan önce bizi tertemiz ediyor.
Başka bir hadis-i şerifte Enes (r.a) anlatıyor; Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki: “Melek-ül mevt geldiğinde abdestli olan kimseye şehitlik sevabı verilir.”[7]
Cenab-ı Hak, Hz. Musa (a.s)’ya buyuruyor: “(Ey Musa!) eğer sen abdestsiz olduğun bir halde, başına bir musibet gelirse, kendinden başkasını tenkit etme.”[8]
İşte mü’min, heran huzur-u Kibriya’ya durmayla müşerref olabilmelidir.
Daima abdestli olana Cenâb-ı Hakk yedi haslet verir:
Birincisi: Melekler o kimseye rağbet eder, etrafından ayrılmazlar.
İkincisi: Abdestli olduğu müddetçe ona hep sevap yazılır.
Üçüncüsü: Abdest aldığı âzâları daimî olarak Cenâb-ı Hakk’a ta’zim eder.
Dördüncüsü: Cemaate (erkekler için) yetişir. (İmamın “Allahuekber” tekbirine anında kavuşur ki o tekbirin fazileti çok çok farklıdır.)
Beşincisi: Uyurken insî ve cinnî şerirlerden melekler onları muhafaza eder.
Altıncısı: كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ “Her nefis ölümü tadacaktır” sırrıyla herkesin tadacağı ve asla kurtuluşun olmayacağı o elim hengâmda, sekerat vaktinde kişinin imanlı mı imansız mı gideceğim? Diye çırpındığı o ölümü kolay olur, şeytan yaklaşamaz.
Yedincisi: Kişi abdestli olursa Cenâb-ı Hakk’ın hıfz ve emânında, yani emniyetinde bulunur.
Evet, daima abdestli olana Cenâb-ı Hakk bu yedi hasleti veriyor. Anneler, babalar! Evlatlarınızı da alıştırın, beraber abdest alın, abdestsiz duramasınlar. Siz yapın eşleriniz, kayınvalideleriniz, kayınpederleriniz de sizden göre göre alışır, onlar da abdestsiz duramazlar. Böylece tebliğci ve temsilci olup misyonunuzu yerine getirmiş olursunuz. Müslüman’ın her vakti davasını yaşayıp, yaşarken örnek olmakla geçmelidir.
Sevbân (r.a) der ki: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: اِسْتَقِيمُوا وَلَنْ تُحْصُوا وَاعْلَمُوا أَنَّ خَيْرَ أَعْمَالِكُمُ الصَّلَاةُ وَلَا يُحَافِظُ عَلَى الْوُضُوءِ إِلَّا مُؤْمِنٌ “İstikâmet üzere olun, (ancak) her şeyi mükemmel bir şekilde yapamazsınız. Şunu bilin ki en hayırlı ameliniz, namazdır. Ancak mü’min kimse, devamlı abdestli bulunmaya gayret eder.”[9]
Firavunla لَا إِلٰهَ إِلَّا اللهُ yani tevhid mücadelesi veren Musa (a.s)’a Cenâb-ı Hakk buyuruyor: “Bir sultandan korktuğun zaman abdest al! Ehline de abdest aldır. Çünkü abdest alan ve abdest aldıran benim hıfz-ı himayemde olur.”
Ebu’l Leys hazretleri de buyuruyor ki: “Abdest alana layık olan, abdestini ta’zim ile saygıyla alsın. Huzuruna duracağı Zât’ı aklından geçirerek, bilerek abdest alsın. Ve tevbe ettikten sonra abdest alsın.” Büyüklerin sözleri de kendileri gibi çok büyük.
Efendimiz bir gün Hz. Bilâl’e, “Yâ Bilâl, (Mirac Gecesi’nde) Cebrail’le birlikte cennete girerken arkamda ayak seslerini duydum. Cebrail’e, ‘Bu ayak sesleri kimindir?’ diye sordum. Cebrail bana, ‘Bilâl’indir.’ dedi. Sen hangi hayırlı işleri yapıyorsun ki bu dereceye vardın?” diye sordu. Hz. Bilâl şöyle dedi: “Yâ Resûlallah, farzları yerine getiriyorum. Bir de her zaman abdestli bulunmaya dikkat ediyorum.”
Abdesti olmayanlara haram olan şeylerden üç tanesi şunlardır: (Mütebakisi için ilmihal ve fıkıh kitaplarına müracaat edilebilir.)
- Abdestli olmayan bir insan gerek farz gerek nafile ve gerek secde-i tilâvet olsun namaz kılamaz. Hatta bile bile abdestsiz namaz kılan bir insanın küfründen korkulur. (Mültekâ Şerhi)
- Kâbe’yi gerek nafile gerek farz olsun tavaf edemez. Özel durumlar müstesnadır.
- Bir âyet veya Mushaf-ı Şerife’ye o insan asla ve kat’a el süremez.
[1] İhyâ-İ Ulûmi’d-Dîn
[2] Ebû Dâvûd, Tirmizî
[3] Tirmizî
[4] Tirmizî
[5] Bakara / 143
[6] Tirmizî, Taharet: 2
[7] Beyhaki, Şuabu’l-İman, 4/285
[8] Beyhakî, Şuabu’l-İman, 4/284)
[9] İbn-i Mâce, Tahâret, 4; Muvatta’, Tahâret, 36